Hanzala, genç bir delikanlıydı. Evliliğinin daha ilk gecesindeydi. Henüz geliniyle bile tam konuşamamıştı ki, Medine sokaklarını bir ses çınlattı:

"Cihad çağrısı! Düşman Uhud'a geliyor!"

O gece Peygamber Efendimiz (s.a.v.) savaş için çağrı yapmıştı. Hanzala o an duraksamadı. Zırhını giyemeden, abdestini bile tazelemeden atına atladı. Eşi şaşkın halde:

"Nereye gidiyorsun, henüz nikâh gecemiz!" dedi.

Hanzala’nın gözleri doldu:

"Bu gece Allah’ın çağrısı var. Dünya sevgisini, Rabbimin çağrısına tercih edemem."

Uhud Savaşı'na yetişti. Büyük bir imanla savaştı. Ancak kısa bir süre sonra şehit düştü.

Peygamberimiz (s.a.v.) savaş alanında bakarken gözyaşı döktü:

"Melekler, Hanzala'yı cennette yıkıyorlar!" buyurdu.

Çünkü Hanzala, abdest alamadan savaşmıştı. Allah onu melekleriyle yıkıyordu.

İşte o yüzden ona "Gasilü’l-Melâike" (Meleklerin Yıkadığı Adam) denildi.

Hikaye 4: "Hz. Bilal – Zulme Karşı Direniş"
Bilal, Habeşistanlı bir köleydi. Mekke'nin en zenginlerinden Ümeyye bin Halef'in kölesiydi. Bir gün Muhammed’in (s.a.v.) mesajını duydu:

"Allah birdir. Herkes O’nun kuludur."

Bilal, kölelik zincirleri arasında özgürlüğün gerçek yüzünü gördü. Kalbinde iman ateşi yandı.

Sahipleri, Bilal'in Müslüman olduğunu anlayınca işkenceye başladılar. Mekke'nin kızgın kumlarına yatırıp göğsüne ağır taşlar koydular. "Allah’a küfret!" dediler.

Ama Bilal sadece bir kelimeyi tekrar etti:

"Ehad! Ehad!" (Allah birdir, Allah birdir!)

Gücü kalmadı, sesi çatladı ama kalbi çatlamadı. Nihayet Hz. Ebubekir onu satın alıp azat etti.

Bilal özgürlüğüne kavuştu ve Peygamberimizin müezzini oldu.
O gür sesiyle Medine sokaklarında yankılanan ezanla kıyamete kadar yankılanacak bir direnişin sembolü oldu.