Yıl 1600'ler. Anadolu'nun ortasında, çorak toprakların tam ortasında bir kervansaray vardı. Yorgun tüccarlar, gece olunca oraya sığınırdı.

Bir gece, kapıya bitap düşmüş bir yolcu geldi. Yırtık elbiseleri, toz içinde yüzü vardı. Kimse ona ilgi göstermedi, çünkü zengin tüccarlar daha "önemli" görünüyordu.

Fakat yaşlı bir derviş, yolcuyu fark etti. Yanına yaklaşıp fısıldadı:
"Allah katında yolcunun değeri, yükünün ağırlığıyla ölçülmez. Kalbinin temizliğiyle ölçülür."

Derviş, onu içeri aldı, elinde ne varsa paylaştı.

O gece rüzgar öyle şiddetli esti ki, kervansarayın ağır kapıları yerinden sökülmek üzereydi. Panik başladı. Develer bağırdı, insanlar birbirine girdi.

Tam o anda o yorgun yolcu, sessizce dua etmeye başladı:
"Ya Rabbi, burayı koru. Kalbinde zerre iyilik taşıyanları koru."

Ve rüzgar bir anda durdu.

Sabah olunca herkes dondu kaldı: Yolcu ortada yoktu. Hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu.

Ve giriş kapısının üstünde, daha önce görünmeyen şu yazı belirdi:

"Her yolcu, bir imtihan; her imtihan, bir rahmettir."

O günden sonra orası "Rahmet Kervansarayı" diye anıldı.