İnsan, hayat yolculuğunda doğruyu yanlıştan ayıracak bir rehbere ihtiyaç duyar. Bu rehber, Müslümanlar için Allah’ın kelamı olan Kur'an-ı Kerim’dir. Kur'an, sadece okunacak bir kitap değil, aynı zamanda yaşanacak bir hayat programıdır.

Kur'an, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi hatırlatır. İnsanı karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Hayatın her alanı için bir ölçü, bir yol gösterici sunar: İbadetlerimizde, ahlakımızda, aile hayatımızda, ticaretimizde, dostluk ve düşmanlıkta…

Ancak günümüzde birçok insan, Kur'an'ı sadece ramazan ayında okunan bir kitap zannediyor. Oysa Kur'an, hayatın her anına müdahil olmayı, her zaman canlı tutulmayı ister. Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

> "Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru olana yöneltir..." (İsrâ, 17/9)



Kur'an'la hayat bulan bir insan, Allah'ın rızasına uygun yaşar. Hatalarını görür, kendini düzeltir. Kur'an bize sabrı, şükrü, affediciliği, adaleti ve merhameti öğretir. Kur'an’ı sadece sesli okumak yetmez; anlamak, yaşamak ve hayatımıza yansıtmak gerekir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kur'an'ı en güzel yaşayan örnekti. Onun hayatı Kur'an'dan ibaretti. Hz. Aişe'ye (r.a.) "Peygamber'in ahlakı nasıldı?" diye sorulunca şöyle cevap vermiştir:

> "O'nun ahlakı Kur'an'dı." (Müslim, Müsafirin, 139)



Öyleyse bizim de hedefimiz Kur'an'ı sadece okumak değil, aynı zamanda yaşamak olmalıdır. Her gün birkaç ayetini okuyup hayatımıza uygulamaya çalışmak, Kur'an'ı hayatımızın merkezine almak, bizi hem dünyada huzura, hem de ahirette kurtuluşa götürecektir.

Unutmayalım:
Kur'an’ı hayattan uzak tutmak, hayatı ışıksız bırakmaktır.
Işık varken karanlıkta yürümek istemeyiz, değil mi?

"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelenleri namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz! Duamı kabul eyle!"
(İbrahim, 14/40)