Mekke'nin en zengin ailelerinden birinin oğlu olan Mus'ab bin Umeyr, genç yaşında herkesin imrendiği bir hayat yaşıyordu. En pahalı elbiseler onun üzerindeydi, en güzel kokular ondan yayılırdı. Mekke'nin genç kızları onunla evlenmek ister, herkes Mus'ab'ın geleceğinin çok parlak olacağını düşünürdü.

Fakat bir gün Mus'ab, gizlice Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) tebliğini duydu. Erkam’ın evinde İslam'ı anlatıyordu. Merakı ağır bastı, gitti ve dinledi. Kalbi titredi. Duydukları ruhuna işledi. O anda kararını verdi:

"Bu, aradığım hakikat."

Mus'ab, kimseye haber vermeden Müslüman oldu.

Ancak Mekke'nin ileri gelenlerinden olan annesi Ümmü Umeyr, oğlunun durumunu öğrenince deliye döndü. Onu evinde hapsetti, aç bıraktı, işkence etti. Akrabaları, "ya vazgeç ya seni mirastan men ederiz" diyerek tehdit etti.

Ama Mus'ab’ın kararı kesindi:

"Anamın sevgisi güzeldir ama Allah’ın sevgisi daha güzeldir."

Annesinin tüm ısrarlarına rağmen İslam'dan vazgeçmedi. Annesi ağladı, yalvardı:

"Sen böyle yaparsan, ben kendimi öldürürüm!"

Mus'ab yine de boyun eğmedi. Annesinin elini tuttu, hüzünle dedi ki:

"Anne, yüz canın olsa ve her bir canın, İslam'dan döneyim diye çıksa, yine de dönmem."

Artık annesi de onu evlatlıktan reddetti.

Mus'ab, o varlık içinde yüzen gençken, şimdi yırtık elbiseler içinde kaldı. Yemek bulamıyor, aç geziyordu. Fakat yüzünde her zaman bir tebessüm vardı. Çünkü kalbi, dünyalıklardan çok daha kıymetli bir hazineyle doluydu: İman.

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mus'ab'ı gördü. Üzerindeki yamalı elbiseleri görünce gözleri doldu ve sahabelere şöyle dedi:

"Bakın, şu genç Mekke’de en zengin, en güzel giyinen kişiydi. Şimdi Allah ve Rasulü için her şeyini terk etti."

Sonra Peygamber Efendimiz onu çok önemli bir görevle Medine'ye gönderdi. Medine halkına İslam'ı öğretecek kişi Mus'ab olacaktı. Genç yaşta, hiçbir çıkarı olmadan, sadece Allah rızası için yola çıktı.

Mus'ab’ın tebliği sayesinde Medine İslam’ın merkezi haline geldi. Ensar dediğimiz büyük Müslüman topluluk, onun sayesinde imana geldi.

Savaş zamanı geldiğinde, Uhud'da Mus'ab Peygamberimizin sancaktarıydı. Elinde İslam sancağını taşıyordu. Savaşta kâfirler özellikle Peygamberimiz'i hedef alıyordu. Mus'ab, Rasulullah’a ulaşılmasın diye kendini siper etti.

Bir kâfir Mus'ab'ın sağ kolunu kesti. Sancak yere düşmesin diye sol eliyle kaldırdı. Sol kolunu da kestiler. Mus'ab sancağı göğsüyle sardı. Sonra mızrakla şehit edildi.

Düştüğünde son sözleri şuydu:

"Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce nice peygamberler gelip geçmiştir."

Uhud'da şehitler defnedilirken Mus'ab’ın üzerini örtecek bir kefen bulunamadı. Vücudunu örten kısa bir bez vardı. Başını örtseler ayakları açılıyordu, ayaklarını örtseler başı açılıyordu. Peygamberimiz hüzünle:

"Başını örtün, ayaklarını izhir otu ile kapatın." dedi.

İbret:
Dünyanın en zengin genciyken, Allah için her şeyini elinin tersiyle iten Mus'ab, bugün Müslümanların kalbinde yaşayan bir kahraman oldu.
Ölümüyle bile bize öğretti:
İman, dünyaya değişilmez. Allah sevgisi, her şeyden üstündür.